2 Ağustos 2013 Cuma

kaç duyumuz bir araya gelince inanç tam olur,


şimdi ben ne yazsam olmayacak elis...

ay ışığı elverdiği zamanlarda köyünü ziyaret ediyorum ayrık otlarını temizliyorum ya içim rahat.

bana hayal gücünü armağan eden bir romeo hikayesi anlatsam ikimizin de gözleri güler belki...


yüzyıllar öncesini düşün bir dağın eteği. tüm kahramanlar gibi. ki onun hala o dağın eteğinde beklediği söylenir.

geçen günlerde kulağı yine sesime geldi desem yeri.

O şöyle derdi:

"aşk bu olsa gerek hep ilk günkü gibi..."

Bilmediğin şeyi anlayamazsın Judith. Gençsen öğrenmen yüzyıllar sürebiliyor. Ama o bilirdi. Bana uzun uzun anlatması değil tek bir cümle söylemesi yetti. Çünkü yüzyıllar boyunca onun için bu gerçek hiç değişmedi.

Ben hala biliyor muyum? Hayır.


Ama şimdi ne zaman anlamak istesem onun gözlerini ararım. Çünkü tarifi onda elis...

Ona dokundum. Onda duydum, Onda gördüm, Onda tattım.

Bugün anladım.

Bu dört duyudan en az biri eksikse olmuyor elis.... Tarifin koşulu bu çünkü:

Duyduğun gördüğünle, gördüğün dokunduğunla, dokunduğun tattığınla bir olmalı.

ay ışığı uykuya daldığında kendi gezegenime gidip bu duyguyu aramaya devam edeceğim ama korkma elis. çünkü bu dört duyu ancak "inanç"la bir olurmuş derler bir rivayete göre.

bil ki hayal gücüme inancım olmasa bir adım bile atamam bu koca gezegende.

yazmaya devam edelim elis,