27 Ağustos 2015 Perşembe
31 Temmuz 2015 Cuma
MÜSTEAR İSİMLERLE mektuplar,
Ne zaman bilgi kirliliginden kurtulmak icin cop kutusuna elimi uzatsam icinden guzelligini artik unuttugumu zannettigim cicekler cikiyor karsima. ve hatirliyorum yeniden.
sonra ben ayniyla ve artik hic unutulmayacak tarihlerle buradan paylasiyorum ki bu guzel anilar tarih olsun.
kavusmayi sabirsizlikla bekledigim ve asik oldugum bir sehrin ruhunu ruhumda yasatan, bana kim oldugumu hatirlatan mektuplar...
Kadinlar geciyor hayatindan erkekler. artik hatirlamadigin bir suru ayrinti ve yasanmis onca sey. ama sonra bir gun birisi oyle icten gulumseyip oyle bir laf ediyor ki o tek bir an yillarca suren bircok tanisikliga bedel geliyor.
o artik cok ozledigim gezegendeki yillardir hayatimdaki yeri hic degismeyen bir bilgeden...
* * *
30.10.2013
MÜSTEAR İSİMLERLE
KONUŞMALAR;
"Tutku sevgilinin
gerçek kimliğiyle ilgilenmez" Anais Nin
Yazıyı genelde aydınlık bulur insanlar…
aydınlatıcı bir şeydir… ama bazen aynı oranda karanlıktır… işte öyle zamanlarda
harflerin gölgesine saklanıverir insan… ruhunu kelimelerle gizler… çünkü
saklanması gereken bir yürek taşıdığına inanır bazen… belki de yaptığımız budur
Elis, kelimelere saklanmak..
Neden bu kadar tanıdık geldiğini düşündüm: Leonard
Cohen’den bir laf geldi aklıma sonra: "her
şeyde bir çatlak vardır. ışık böylece içeri girer"… hepimizin ruhunda
kırıklar çatlaklar ve fay hatları var…
Kendi içinde duvarlar örmüşsün...perdeler
çekmişsin, çukurlar açmışsın, surlar inşa etmişsin... Belki tanıdık geldiğinden
hüznün, belki yalnızca sırtını dünyaya döndüğün için, belki yeldeğirmenleriyle
savaşmaktan hala yorulmamış bir Don Kişot olduğumdan durdum ve baktım gözlerine,
göremesem de onları... Herkes canavarlara gözünü kaparken hızla kaçarken
durmaktır hayali de olsa canavarlarla savaşmaktır benim yaptığım; tıpkı senin
gibi Elis… herkes hızla geçiyor birbirinin yanından.. insanlar sevişiyor,
savaşıyor konuşuyor, dost oluyor, ihanet ediyor ve hızla tüketip gidiyor her
şeyi, içine bakmıyor kimse, ruhunu yitirmek çok kolay bu dünyada... geride
kötürüm kalpler, acı ve buruk tatlar kalıyor... kalbini, koru dileğim bu Elis...
Çünkü kötü gibi görünen her şey aslında o kadar yakınımızdaki bir sabah
kalktığımızda biz de kendimizi Samsa gibi bir böceğe dönüşmüş bulabiliriz…
Her yanımız canavarlarla sarıldığında seni artık
sen olmak kurtarmadığında bazen ölü taklidi yaparsın bazen sen de bir
canavarmış gibi davranırsın bazen senin de kardeşinin kanını içmen gerekir.
Evet Elis kötülüğün bahaneleri her zaman iyilikten daha iyi olmuştur.. Cehennem
her zaman cennetten daha baştan çıkarıcı olmuştur… Sana hayat hakkında dersler
verdiğimi düşünmeni istemem Elis sanırım yazdıklarım en az senin kadar kendime
de yazılıyor…
“...asıl bahtiyar, bir
ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı
anda, saadetinin en yüksek noktasında bir "Ah!" diyerek düşüp
ölebilendir.” demiş Sabahattin Ali…
Her harfin yanı başında o harfin meleği
dururmuş! Sana binlerce melek gönderdim… ruhuna dokunsunlar diye Elis…
30 Haziran 2015 Salı
Noi Albinoi ve benim mutlu yerim,
'Buyukluk su ya da bu olmak degil buyukluk kendin olmaktir'
Kierkegaard
Soyle diyordu film:
"Eger sogukluguma tahammul edebilirseniz size hayallerinizdeki kadar sicak bir uzak ulke bahsediyorum."
Hayat gibi...
Noi... Uzun kis aylari boyunca soguk ve bembeyaz karlar altinda kalan kucuk bir tasra kasabasi genc bir adamin heyecanini tasiyamiyor. Genc adam bu zamana kadar bildigi her seyden kacip kurtulmak istiyor. Yasamdaki mutlu yerini bulmak icin...
Otoriteye karsi savasiyor Kafka'nin kitaplarindaki karanlik cokmus gibi sanki uzerine. Bu soguk ve gecmesi zor saatleri biz de Noi'yle birlikte yasayip gecmesi icin Tanri'ya yakariyoruz. Bekledigimize degiyor ve de eger beklemeye hakkini verdiysek layik oldugumuz sonu gormeye hak kazaniyoruz.
Bir gun uyanip saklandigi barinagindan ciktiginda Noi artik kacip kurtulmak istedigi hicbir seyin zaten artik orada olmadigini goruyor. Buyuk bir cig kasabayla birlikte tanidigi tum herkesi de olume goturuyor.
Son sahnede sicak ve gunesli bir ulke de goruruz Noi'yi. Sahiden kurtuldu mu Noi yoksa artik sonsuza dek o kasaba da yasamaya mi mahkum edildi?
Filozoflari hep cok sevdim. Ne soyledikleri hic umrumda olmadan. Cunku hayatin en ciddi gorulen ama aslinda en anlamsiz olan bir yerinde gelip oyle bir cumle soyleyip renksiz bir yasami renkli kildiklari icin.
Filmin bir sahnesinde Noi'nin girdigi bir kitapci dukkaninda kitapci Kierkegaard'dan soyle bir alinti yapar:
'Ya evlenin ya da evlenmeyin; ya da her ikisi icin de pisman olun. Dunyanin aptalligina kahkahayla gulun pisman olun. Onun icin aglayin ve yine pisman olun. Dunyanin aptalligina kahkahayla gulun ya da onu icin aglayin; her ikisi icin de pisman olun. Kendinizi asin ve bunun icin pisman olun. Kendiniz asmayin onun icin de pisman olun. Kendinizi asin ya da asmayin, ikisi icin de pisman olun. Ister asin ister asmayin her ikisi icin de pisman olun. Iste, sevgili dostlarim, tum insan bilgeliginin ozu.
Kitapci Noi'nin aksine sehir yasamindan nefret edip bu kasabaya yerlesmistir. Uzerinde 'fucking new york city' yazar.
* * *
yasamda bir son yoktur ya da tek bir son yoktur. yaptiklarimizi yapmasaydikdaki ne olurdular galaksisindeki olasiliklar gezegeninde bircok paralel evren var biliyorum.
Kacmadan sessizce gidelim o zaman... Yoksa hic istemedigimiz bir sahnenin ya da belki cok sevdigimiz bir sahnenin paralel evrendeki farkli bir suretinde y ada belki cehenneminde sonsuza dek yanmaya mahkum edilebiliriz.
* * *
Ve sen oldun Elis... Artik iki gezegenin var bir daha asla bir araya gelemeyecek. Kacmadin ama gittin. Seni izlerken soyle dusundum:
'giderken sevmek ne guzelmis. dort duvarli bir odanin goge bakan kapisindan sana el sallayan insanlari'
Alice gibi ruyandan uyandiginda da donemezsin artik. Gorduklerini gorup yasadiklarini yasaydi Alice o delige dusmek ister miydi tekrar? Ya da sen tekrar ayni insan olmak ister misin artik?
Neden donemeyecegini bir tek ic'in bilir Elis. Lanet su ki o kimseyle paylasamayacagin kadar sana aittir. Yillar icin de birikir. Yatagin altina saklanmis canavarlar vardir uyuyamazsin. Gitmenin tek nedeni de budur.
sonra 'Bu benim mutlu yerim' der ve ona sarilip uzanirsin. uyursun elis...
ve de belki bir gun rahat uyursun elis,
9 Mayıs 2015 Cumartesi
?
'Oysa ki sizin sonsuzluk alginiz zihnimde hep bir saniye suruyor. Ben gercekten sonsuza dek surucek olan bir anlam ariyorum.'
Bazen her sey dogru oldugunu bildigim insanlardan gercek olan seyler duymam icin yasanmis gibi geliyor. Uzun zaman once aldigim bir mektup olmasi gerektigi zamanda karsima cikti.
Bugun bir kez daha anladim su soz cok dogru: Her sey oyle olmasi gerektigi icin oyle oluyor.
Ve evet bugun her sey olmasi gerektigi gibi hayatimda.
Aldigim bu mektubun benim icin anlami da...
Cunku bazen en anlamli diyaloglar birbirini gercekten hic tanimamis, hic ortak bir hayat paylasmamis,birbirine kucuk ego oyunlari oynamak zorunda kalmamis insanlar arasinda geciyor. Ben bu safligi, karsiliksizligi ve dolaysizligi seviyorum.
Kim bilir belki bir gun ben de yeniden yazarim,
Bazen her sey dogru oldugunu bildigim insanlardan gercek olan seyler duymam icin yasanmis gibi geliyor. Uzun zaman once aldigim bir mektup olmasi gerektigi zamanda karsima cikti.
Bugun bir kez daha anladim su soz cok dogru: Her sey oyle olmasi gerektigi icin oyle oluyor.
Ve evet bugun her sey olmasi gerektigi gibi hayatimda.
Aldigim bu mektubun benim icin anlami da...
Cunku bazen en anlamli diyaloglar birbirini gercekten hic tanimamis, hic ortak bir hayat paylasmamis,birbirine kucuk ego oyunlari oynamak zorunda kalmamis insanlar arasinda geciyor. Ben bu safligi, karsiliksizligi ve dolaysizligi seviyorum.
Kim bilir belki bir gun ben de yeniden yazarim,
* * *
Labirent
"Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir... Labirent, içine giren kaybolsun ve dolaşsın diye yapılır. Ama labirent, o aynı kişiye, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür. Bunu başardığı takdirde insan labirenti yıkacaktır; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur."
"Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir... Labirent, içine giren kaybolsun ve dolaşsın diye yapılır. Ama labirent, o aynı kişiye, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür. Bunu başardığı takdirde insan labirenti yıkacaktır; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur."
(Hans Magnus Enzensberger)
Uzun zamandır sana yazamadım vakitsizlikten, Elis...
Dünya bize gerçekte olduğumuz kişi olabilmeyi nasip etsin...
Hayat bize en az iki farklı insan olarak yaşamayı uygun görmüştür. Biri içimizdeki biz diğeri konu komşudan, arkadaşlara göründüğümüz biz... En çok sevdiğimiz kişilere bile anne, sevgili, eş, dost adı ne olursa olsun çok azını gösterebiliriz. Kimi zaman içimizdeki bizden korkarız kimi zaman sevdiklerimizi üzmekten... O içimizdeki iki insanın arasındaki mesafe açıldıkça biz kendimize yabancılaşmaya başlarız. Kendimizi bir labirentte hissederiz. Bunu kırıp çıktığımızda ise her yer harfiyatla dolu olabilir. Makası kapatabilmek için debeleniriz, ama bir kısır döngü bizi çoktan yakalamıştır. İnsan vazgeçebildikleri kadar kendi... Bazen en sevdiklerimizden onların kaprislerinden, bazen kendi içimizde taşıdığımız adını bile koymaktan korktuğumuz korkularımızdan kurtulmak için onlarla yüzleşmek gerek, bedeli ne olursa olsun... Ama emin ol ki kader diye bir şey var; senin en umutsuz olduğun anlarda karşına çıkacak ve sana tekrar varlığını hissettirecektir. Aslında olayın özü bu; her şey içinde başlar ve biter.
"Hiçbir şeyin kısa yolu yoktur. Her şey zor yoldan yapılmalı demiyorum. Şunu söylemek istiyorum: Seni ateşleyen ses, kendi sesindir. Quaker’ların dediği gibi, “içindeki ışık”tır. O ışık sensin. Tek hakikat bu." Martin Scorsese'den Kızı Franceska'ya…
Eski bir inanıştır ama ben ona hala inanıyorum herkes yıldızıyla doğar gökyüzünde belirir ve sen öldüğünde o da kaybolur... Bir gece yıldızını ara, eğer görebilirsen hissettiğinden ne kadar daha fazla parladığını gör, içindeki ışığın gücünü fark et, kentin ışıkları izin verirse elbette...
Hiç beklemediğin bir anda, kirpiklerinin arasına bir kar tanesi düşer ve sen dünyaya bir prizmanın içinden rengarenk bakarsın ya; o kar tanesi seni hiç beklemediğin anda bulacaktır.
Dünya yoruyor, yaşamak da... Hastalıklar, kırgınlıklar, hayal kırıklıkları hepsi belki de o labirentin sen doğru yolu bul diye önüne çıkardıkları engellerdir. Yaşamak, iş yaşamı gibi, dönersin eve, kapıyı açarsın ve sevdiğine kavuşursun. Bütün çileler o gülümseme anı için...
“Hakikat iki kişiye muhtaçtır; biri onu dillendiren, diğeri onu anlayan” der Halil Cibran…
Salinger'in sözlerini hiç unutmamalı insan; "sakın kimseye bir şey anlatma sonra onları özlemek zorunda kalırsın"
Ve o duvarları yıkan seni ne korkutabilir ki?
Uzun zamandır sana yazamadım vakitsizlikten, Elis...
Dünya bize gerçekte olduğumuz kişi olabilmeyi nasip etsin...
Hayat bize en az iki farklı insan olarak yaşamayı uygun görmüştür. Biri içimizdeki biz diğeri konu komşudan, arkadaşlara göründüğümüz biz... En çok sevdiğimiz kişilere bile anne, sevgili, eş, dost adı ne olursa olsun çok azını gösterebiliriz. Kimi zaman içimizdeki bizden korkarız kimi zaman sevdiklerimizi üzmekten... O içimizdeki iki insanın arasındaki mesafe açıldıkça biz kendimize yabancılaşmaya başlarız. Kendimizi bir labirentte hissederiz. Bunu kırıp çıktığımızda ise her yer harfiyatla dolu olabilir. Makası kapatabilmek için debeleniriz, ama bir kısır döngü bizi çoktan yakalamıştır. İnsan vazgeçebildikleri kadar kendi... Bazen en sevdiklerimizden onların kaprislerinden, bazen kendi içimizde taşıdığımız adını bile koymaktan korktuğumuz korkularımızdan kurtulmak için onlarla yüzleşmek gerek, bedeli ne olursa olsun... Ama emin ol ki kader diye bir şey var; senin en umutsuz olduğun anlarda karşına çıkacak ve sana tekrar varlığını hissettirecektir. Aslında olayın özü bu; her şey içinde başlar ve biter.
"Hiçbir şeyin kısa yolu yoktur. Her şey zor yoldan yapılmalı demiyorum. Şunu söylemek istiyorum: Seni ateşleyen ses, kendi sesindir. Quaker’ların dediği gibi, “içindeki ışık”tır. O ışık sensin. Tek hakikat bu." Martin Scorsese'den Kızı Franceska'ya…
Eski bir inanıştır ama ben ona hala inanıyorum herkes yıldızıyla doğar gökyüzünde belirir ve sen öldüğünde o da kaybolur... Bir gece yıldızını ara, eğer görebilirsen hissettiğinden ne kadar daha fazla parladığını gör, içindeki ışığın gücünü fark et, kentin ışıkları izin verirse elbette...
Hiç beklemediğin bir anda, kirpiklerinin arasına bir kar tanesi düşer ve sen dünyaya bir prizmanın içinden rengarenk bakarsın ya; o kar tanesi seni hiç beklemediğin anda bulacaktır.
Dünya yoruyor, yaşamak da... Hastalıklar, kırgınlıklar, hayal kırıklıkları hepsi belki de o labirentin sen doğru yolu bul diye önüne çıkardıkları engellerdir. Yaşamak, iş yaşamı gibi, dönersin eve, kapıyı açarsın ve sevdiğine kavuşursun. Bütün çileler o gülümseme anı için...
“Hakikat iki kişiye muhtaçtır; biri onu dillendiren, diğeri onu anlayan” der Halil Cibran…
Salinger'in sözlerini hiç unutmamalı insan; "sakın kimseye bir şey anlatma sonra onları özlemek zorunda kalırsın"
Ve o duvarları yıkan seni ne korkutabilir ki?
?
8 Nisan 2015 Çarşamba
forget them, wendy....
"Hiçbir şey için asla geç değildir. Ya da benim durumumda istediğin kişi olmak için çok erken değil. Zaman sınırı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin. Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bunun bir kuralı yoktur. En iyisini ya da en kötüsünü yapabiliriz. Umarım sen en iyisini yaparsın. Umarım seni şaşırtacak şeyler yaparsın. Umarım daha önce hiç hissetmediğin şeyler hissedersin. Umarım değişik bakış açıları olan insanlarla tanışırsın. Umarım gurur duyacağın bir hayatin olur.
.... Ve oyle olmadığını anlarsan, umarım, en baştan başlayacak gücü bulursun"
11 Ocak 2015 Pazar
love heals old wounds,
"ya aynı insan olmazsam?" diye.
Daha şimdiden bir başkasıyım öyleyse...
midemde uçuşan kelebekler var ve ben can çekişmeleri duyulmasın diye kaygılanıp kendimden ödün vermeye meyilli değilim.
Bazen acıyla bazen mutlulukla gelen başında ya da sonunda o duygunun...
Yaşamdaki itici gücümü senden alıyorum.
İyi ki varsın kalbim,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)