18 Ağustos 2010 Çarşamba

neş"elis"in,




duruldum ve tutundum ellerine.
biraz aptalca bir yanılgı korkusu cesaretimi kırmasaydı işte...
ve işte o yarı özgür bırakılmış dokunuş.
elis olsa kalmazdı bir yerde, durmazdı beklemezdi kimseyi ama...

bazen saçlarınız kimi zaman neydi acaba o ki dur bu kez dedi.
duydum elis'in sesiydi bağırdı ve hayatımı kurtardı belki de.
ya da yarın kaldığım yerden devam edicem.

biliyorum ki elis olsa durmazdı tutunurdu ellerinize bayım.
evet işin aslı bu.
o bekleyen durmayan ait olmayan kadın birden daha önce gölgesine küfrettiği bir hayalete sarılıverdi.

hayalet değilmişsiniz oysa.
elis bağırdı bana "işte şimdi" dedi.
o olsaydı ahh bambaşka olurdu kırlar.

sonra ben elis oldum.
sonra elis öptü sizi
hatta dokundu dudaklarınıza

tüm suçlu elis di işte.

o durdu ben durdum.
durulduk.

durulmak sandığım şeyin koşmak olduğunu anlayana dek üzülmüştüm.

şimdi her sabah uyandığımda ve gece yatmadan önce aldığım o hapsınız.
iyileşene kadar sizinim.
ve belki de hiç iyileşmemek
koşarken terlemenin de bir erdem olduğunu anlamış olan bedenimin
son zamanlardaki tek dileği...

ne kadar da neşeliyiz en acımın ortasında.
ama siz beni anladınız ve...

en neşeli halimdeysem acımı gözlerimde okurken siz...
ellerim sarılmışken belinize
öndeki arabayı hiç itirazsız takip ediniz.

acım hep kendilerinden çabucak sıkıldığım başkalarında kalsın
neşem sizindir bayım...

ne kadar da eğlenceli olur şimdi hayat keşfetmişken ikimiz terkedilmiş eşsiz bu adayı!

10 Ağustos 2010 Salı

ölme elis!

çok özledim seni elis... bugün ve tam da şu an...

yollar geçtim, insanlar ezdim, kırları bile önemsemedim... ne kadar kırçiçeği varsa bir dokunup geçtim. koparmaya bile tenezzül etmeyecek kadar ermedi ellerim köklerine.

sonra yolda daha önce gölgesine sırtını döndüğüm gerçek bir ele yüzümü sürdüm. kendisi olmasına ilk kez izin verdiğim kibirsiz el dokundu saçlarıma ama yoluma devam ettim ben...

naifliğinle kavga eden tüm şövalyelerle savaşman adına sana hazırladığım o büyülü kılıç için ter döküyorum şehrin en görkemli görüntüsünün ardındaki çöplüklerde. en iyi ihtimalle kibarlıkla bezenmiş çirkin gülüşlü lağımlarda.

ve bugün büyük bina nın ardındaki çöplükte birkaç serserinin saldırısına uğradım. hırpalandıkça seni hatırladım. kaçmam güçtü. senin kılıcının parlaklığı için olabilecek en kötü ihtimallere mecburdum.

ağlamadım kılıcın parlaklığını paslı gözyaşlarımla kirletmeyeceğim çünkü.

ama bugün birkez daha anladım ki ipim ellerinde elissss....

seni kaçırıp sakladığım yerde büyüceksin bu yüzden. ben beslenmen için zaman zaman hikayeler taşıycam sırtımda.

kambur bir zavallı olacağım belki ama....

yeter ki ipim hep senin naif ellerinde olsun...

beni öldür ama sen ölme elis!