17 Ekim 2017 Salı

hızlı öyle hızlı gitmem gerekiyor ki!


Basladıgımız yerde yeniden karşılaşmıştık. "Hoşgeldin" dedi. Dimdik durmamla karşısında, yere yığılıp ağlamam aynı andaydı.

Oradaydık evet. Rüyalarımda hayaline uyandığım, en çok sevdiklerimin ve aşık olduklarımla el ele altından geçtiğim o ışıklı köprünün olduğu sihirli şehir...

Sevgili Elis,

Sonra upuzun bir yol beni çağırdı, yeşilliklerine bakınca Ege olduğunu anladığım. Babanın yüzünü avuclarının içine alıp öpmesi ve annenin balkon kahvaltısı dünyanın en güzel hoşgeldinidir orada.

Cennette miyim?

İlk aşklarımızı yaşadığımız bir sahil kasabasında çocukluk arkadaşım ve ben. O zamanlar sevdiğimiz grubun yeni albümü çıkmış şimdilerde. Birbirimize bakıyoruz bu biraz da rahatsız eden nostaljiden korkarak. Geçmişte miyiz yoksa gelecek mi bu?

Bunca yıl metaforlara sığınmışken her şey ne kadar gerçek.

Çıplak mıyız?

*                                                    *                                                          *

Birden köklerimle olduğum yere bağlanmak istedim. İnsanların tüm ömürleri boyunca aynı kasabadan çıkmadan yaşadıklarını görmüştüm ve bu beni çok şaşırtmıştı. Oysa yıllar boyunca bir dağın eteklerine bakarak hep arkasında ne olduğunun hayalini kurmuştum. Şimdi olduğum yere bağlanmak ve kalıp evcilleşmek istiyordum şuursuzca. Öylesine gezdiğim sokaklardaki taş evlerin birine ömrümü bağlamak istedim o anda.

Kalmak istedikçe seni daha uzağa iten bir gezegen oldu mu hiç Elis? Gözüne bakamıyorum bunca sevdiğim şeyin olur da küçük bir bakış beni yakalar kaçamam artık diye.

Bir kitaba takılmış gözlerim tesadüfen.
"Hızlı öyle hızlı gitmem gerekiyor ki" diyor Baudelaire.

Oysa ki hiç kaçamayacak kadar yavaşlamak istiyordum şimdi.

"Kal" dedi adam. Elini tutabilirdim.

Ama kusurluydum. Tüm gezegenler deli gibi kendi etraflarında delice dönüp büyürlerken ben hep biraz çocuk kalmıştım.

Bunu sana ilk defa itiraf ediyorum; çocuk kalbin belki anlamaz ama yaşlanmıştım

elis.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder