31 Aralık 2009 Perşembe

pekiymiş,

pekiymiş...


suskunluğu öncelleyen bir uyarı sözcüğü. genellikle artık söylenecek bir şey kalmadığında başvurulacak yegane kurtarıcı. belki de hayatımda yaptığım en büyük hata -ki mübalağa ediyorum- bu sözcüğü söylenmesi gereken insanlara söylenmesi gereken zamanlarda söyleyememem. bundan daha da kötüsü söylenmeyi haketmeyen insanlara söylemem. ama bence bu, farketmeden de olsa değer verdiğim insanlara karşı kullandığım bir sevgi sözcüğü. belki de doğasından kaynaklanan bir olumsuzluk taşımıyordur benim için. evet bu sözcük vurgusuyla birlikte düşünüldüğünde özünde olumsuzluk barındırıyor olabilir ama yine de şuursuzca kullandığım zamanlar düşünüldüğünde, hep hayatımda "anlamlı" bir yeri olan insanları hatırlatıyor bana...




işte o yüzden ben bu ilk bloğun ilk yazısını "pekiymiş" in değerini-benim bile bilmediğim değerini- bana gösteren ve bunun yanında kendi değerimi de arttırarak bunu yapan birisini düşünerek yazıyorum. bu bloğu benim için açtığın için çok teşekkür ederim :)





aslında bir insana değer vermek ya da bir insandan değer görmek için çok fazla şey gerekmiyormuş. insanların "değer" bulmak ve birilerine kendilerini kabul ettirmek için binbir kılığa girerek "öz" lerini feda ettiği bir dünyada, birisinin periyodik olarak tekrarlanan bir sözcüğe bile sözcüğü tekrarlayan özelinde anlam atfetmesi....... sonu "pekiymiş"le bitebilecek bir cümle işte...




"... anlaşmak böylesine güçtür işte, düşünceler böylesine birleşmez şeylerdir sevgili meleğim, sevişenler arasında bile!"

Baudelaire




aslında hiçbir şeyin sonu o kadar "belli" değil mi? , "sonu belli" diyerek geçmemek mi lazım?


insanların arasındaki her "türden" ilişkinin kuramsallaştırılıp toplumsal statü ve konum gibi kavramlarla belli bir hiyerarşi içinde belirlendiği bir dönemde sadece "basit" olan güzel kalabiliyor.




"İnsan sadece uluorta konuşarak yalan söylemekten kaçınmakla yetinmemeli, susarak yalan söylemekten de sakınmalıdır."

Tolstoy




o yüzden susmanın yerine anlamlı bir sözcük koyabiliyorsak belki de yalan söylemiş olmuyoruzdur susarak... kendimize yeni bir alfabe yaratıp yeni sözcükler üreterek kurtarabiliriz kendimizi bu saçmalıklardan. bizi sadece anlaması gerekenler anlar. ağır ağır ve sakin bir şekilde bekleyerek sabredenler sadece... mesele kendi lugatında konuşabilecek insanları bulmak. geri kalanlara da hep yalan söylemek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder