26 Kasım 2010 Cuma

olmadı elis,

kirli ve yırtık elbiseleriyle sokak serserileriyle oynamaktaydı. öylesine uzaktan izledim onu. saatlerce. artık kırların sonsuzluğu ve yeşilliklerin görkeminden eser yoktu. bataklık en sevdiği mekanı olmuştu.

üstünün başının kirlenmesi serserilerin yavan şakaları onu hiç rahatsız etmiyordu anlaşılan.

ve en kötüsü olmuştu. yüzünde acı bir ifade bile yoktu. o aşamayı çoktan geçmiş ruhu da vücudu kadar kirlenmişti.

yooo yooo ruhu yoktu sanki. yani en azından ben öyle hissettim.

ama içi hep aynıydı. sadece ışığını benden saklamaktaydı. zaten son olanlardan sonra çoktan bana arkasını dönmüştü biliyorum. ama şunu da biliyorum ki hala beni aramaktaydı.

seni o gezegende tek başına bırakmamalıydım elisss... beni sevmeyi bırakmazdın o zaman.

ama kaçmak.... biliyorsun işte. ben hep kaçarım.

bir bilgenin de dediği gibi pes etmeyi ve yeniden başlamayı seviyorum. işte bu yüzden hiçbir zaman tamamlanmış, eksiksiz bir hayatım olmuyor.

belki de senden kaçarak yanlış yolu seçmiştim. oysa ki geri döndüğümde seni bulurum sanmıştım. şimdi sana yeniden can vermek yıllarımı alıcak belki de...

* * *

böyle konuşarak saatler geçmişti. yine büyük binaların ardındaki lağımlarda ölü şövalyelerle çarpışacak serserilerin saldırısına uğrayacaktım.

yatmadan önce pencereden son birkez daha gezegeninin ışığını görmek için çabaladım.

olmadı elis.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder