30 Nisan 2011 Cumartesi

çöpe akan gözyaşları,




ancak kendisi olduğunu unuttuğunda
sana uzaktan ışıklarını gösteren
ve bu parlaklığa aşık olmanı sağlayan o şey...

her adımında daha bir kaybolur renkleri
sen küçücük kalırsın yaklaştıkça
onun boyu göğe yükselir

parlaklığının tadı kaçar
buz keser soğukluğundan vücudun
hayallerle yaşayıp
kırıklarla ölmek
sonunu bildiğin bir filmi defalarca izlemek gibi işte....

boğazında düğüm düğüm olan seni şair yapmaya yeticek o kelimeler
tüm iç organlarını delerek bağırsaklarına dolanıp
dışarı akar
sonuçta boktan bir şair olursun.


ve geriye kalan tek ihtimal tanrı olacağını sandığın yerde tanrı ya daha yakın olmak için ölmektir...

ölümlü olduğunu bile bile bu dünyanın ışıklarına aşık olmanın bedeli
tanrı yla bu dünyada tanışmaktır belki.

aslen hepsi bu olabilir mi?
ne bir insan, ne bir yer ne de başka hiçbir şey
son zamanlarda gördüğüm en parlak ışıklı şey
bilerek ve isteyerek saklı gizli çöpe attığım
gözyaşlarım,

3 Nisan 2011 Pazar

adı konulmamış bir dünya yok mudur?



adını anmayacağım...

çünkü her şey "şey"lere isim verme alışkanlığımızla başlamıştı ve bu kanser bütün hücrelerimize işleyip bizi tüketmişti.

ama sadece bugün bir insanın sevmiş olma ihtimali üzerine düşündüm ve bu uzun süredir ilk defa tüylerimi ürperten tek duyguydu...

şöyle düşün:

uzaya fırlatılan bir metal parçasının içinde ölmek üzere olan bir astronottum dünyaya dönme şansım için yanıp tutuşuyordum. ama artık dönmek istediğim dünya da benim bıraktığım yer değildi. sonra ondan da vazgeçtim. sonra birde ölemedim de. orada öylece yaşayamadım da. sonra yeniden dünyayı düşündüm. hatırlayamadığım ama beynimi zorlayıp hatırlamak için kendimi tükettiğim her şeye lanet ettim.

sonra o mavi kürenin üzerine kustum.

öyle düşün işte... bana hak ver sonra kendine verdiğin kadar.

doğaya dönme şansı için yanıp tutuşuyordum ama matrix in içinde ölüyordum. çünkü bir kere hapı yutmuştum ve...

bir metal parçasının içinde ölmeyi yeğlediğimi düşündürtme ihtimaline aşık olmuştum aslında.

yoksa ayaklarım çoktan ıslak toprağa basmıştı ve imha edilmişti o uydu gökyüzünden usulca seni izlediğim...

bu benimkisiyse o mavi küreyi kendi yollarımla imha etme adına yazılmış bir manifestoydu sadece.

yoksa bir önemi yoktu
benim insan bedenim zaten sonu imhasına programlanmış bir zavallıydı tüm diğer zavallılar gibi

ben asla imha olmayacak olanın peşindeydim. ve o şimdi senin yanındaydı,

elis...