bir florasan ışığı kadar soğuk ve renksiz ya da ruhunuz elektrik süpürgesiyle çekilmiş gibi olsa da...
sonra tüm konuşmalar, yenilen yemekler, yüksek sesli sohbetler, müzik sesleri kafamda bir uğultu olup midem bulanmışken algılamakta zorlandığım karmakarışık ilişkiler yumağında bir bayram mektubu aldım ve ruhum yıkandı "iyi niyet"in güzel suyunda...
ve ben uzun süredir ruhuma dokunan "gerçek" bir şey bulduğum için mutluydum,
* * *
Elis’e iyi bayramlar diledim –
“Fly me to the moon” çalsın fonda ama Doris Day’den…
“Seni gördüğümde çocukluğumda dinlediğim bir masalı hatırladım. Bir İran masalında,
sevdiği kadını yüzyıllarca aynı ruhla başka bedenlerde arayan bir adam anlatılır.
Adam sonunda yüzyıllardır aradığı kadını uzak ülkelerin birinde bulur. Ona, güneşli
bir gökyüzü altında birlikte toprak işlemek istediğini anlatır. Kadın sadece gülümser ve
uzak ülkesinde yaşamaya devam eder. Seni ilk gördüğümde sıcak bir ülkede benimle
birlikte toprak işlemeyeceğini, kendi dünyanı bana taşımayacağını biliyordum. Yine bana
gülümsediğinde biliyordum ki ben yüzyıllardır yeryüzünde seni aramışım…” (Öykümü
Kim Anlatacak – Şebnem İşigüzel – Can. Yay. Syf 7)
Daima gülümsemeyi unutma... Bu bayram ve her daim hatırlaman dileğiyle tebessümün
gücünü... iyi bayramlar….
Aslında bu yazı biraz önce bitti sevgili Elis… Hayat eğer bu kadar garip bu kadar
kendince kuralları olan bir şey olmasaydı… Kader hala şaşırtıyor insanı hayatın tadı
(eğer varsa) bunda gizli sanırım… Sevgili Elis birbirimizden çok ama çok uzaktayız…
Belki hiç karşılaşmayacağız… Belki Balzac ve Madam Hanska kadar uzun bir süre
boyunca mektuplar yazabiliriz birbirimize… Kimbilir Elis… Kimsenin bilmemesinde saklı
değil mi büyü aslında…
Sen Elis bir şarkıya sarılıp uyuyacaksın, ben kelimelere… Calvino’nun bir öyküsünde
Ay dünyaya o kadar yaklaşır ki insanlar ona elini uzatınca ulaşabilirler… Belki senin
gezegenin de bir gün yaklaşır yeterince ve ben elimi uzatabilirim sana merhaba demek
için…
Biliyoruz ki hiçbir tanışıklık, şarkılardan, şiirlerden kelimelerden kurulmuş köprüler kadar
yakın olmayacak…
Sadece bayramını kutlayacakken ne kadar çok şey yazmışım gene…
“Sen şu anda orada oturmuş güzelim gözlerini bu satırlar üzerinde kaydırırken şunu
bilmen gerekir ki okuduğun sayfanın tam aksinde çok acayip bir peri oturmuş, senin şu
anda okuduğun satırları yazıyor.”
Bir kitabı okurken, kitabın yazarını görebildiğini hayal et. Öyle ki elinde tuttuğun kitap,
seninle o yazar arasındaki tek bağdır. Belki de yazar, yazdıklarıyla seni baştan çıkarmak
niyetindedir.
Bu satırları yazan kadın, seni sevmek, seninle bir olmak istiyor. Bu kadın seni, kendini,
Mila’yı, Peri’yi, kumral oğlanı, etrafındaki tüm eşyayı, kısaca bütünüyle yaşam’ı, sıcacık
kucaklamak istiyor. Diyor ki: “Gel buraya. Perinin Sarkacı’na.” (Ben Mila / Perinin Sarkacı
/ Sel Yayıncılık)
Sevgiler Elis…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder