9 Ekim 2013 Çarşamba
tüm ağaçlar mutsuzluktan ölmüştü,
" Her güzelliğin dibinde insana aykırı bir şey yatar ve bu tepeler, gökyüzünün tatlılığı, bu ağaç dizileri kendilerine yüklediğimiz bu düşsel anlamı hemen o dakikada yitiriverirler, yitirilmiş bir cennet kadar uzaktırlar bundan böyle."
Albert Camus ( Uyumsuz Yaşama)
Rüzgarıyla meşhur bir şehirde büyümüştü elis. Hep çocuk kalmasını saymazsak tabii ki!
Rüzgar fırtınaları bazen aylarca sürerdi. Uğultulu tüm günler boyunca zamanını evde geçiren elis, karşıdaki dağın tepesinde küçük bir prensin şatosunun olduğunu düşünür ve bununla ilgili hikayeler uydururdu. "ne işe yaramaz bir çocuk!" diye düşünen bir gezegen onu hep çocuk kalmakla cezalandırmıştı. çocuk kalan bedeninde bakışları büyüdükçe büyüdü. büyüyen tek yanı gördüklerine şaşırdıkça şaşıran bakışlarıydı...
Rüzgar fırtınalarının olduğu günler boyunca evde geçirilen vakitler onu fazlasıyla bunaltırdı. akşamları evdeki sarı ışıkları bulmaya çalışır onlara sığınırdı. aradığı şey hep bir sıcaklıktı...
Geceleri eli sopalı adam ve kadınlar uyumasını dikte ettiğinde yatağının altından çıkan canavarlarla gezegen arasında gider gelirdi. kapı gıcırtıları da cabası! nasıl dayanılmaz gecelerdi. o kadar dayanılmazlardı ki bu fırtınalar dindiğinde bazı ağaçlar mutsuzluktan ölürdü.
o gecelerde onu ayakta tutan tek şey ise karşı dağın ardındaki uçsuz bucaksız yeşilliklerdi. hiç gitmemişti aslında. sadece dağın arkasında nasıl bir dünya olduğunu hayal edip onunla ilgili hikayeler uydurarak hayal gücünü büyütmüştü. sonuçta gözlerinden sonra en çok büyüyen diğer önemli parçası da hayal gücü olmuştu. ta ki zırhlı şövalyeler hayal gücünden daha küçük bir gezegen olduğunu hatırlatarak onu hayal kırıklığına uğratana kadar... dağların ardı zırhlarla çevriliydi... ne yazık!
cebire ve matematiğe ilgi duymayan bir çocuk işte. belki biraz astronomiye ilgisi vardı. o da sadece yıldızları şiirsel bulmasındandı. o yüzden de dağların ardı hayal gücünden hep daha küçük kaldı. bilmem keşke zırhların sınırına gelmeseydi belki de.
bu yüzden dağların ardında ona göre bir gezegen yoktu. hayal kırıklığı kaçınılmaz bir kehanetin dediğine göreyse ne kadar mutlu olsa da karanlık kalacak olan o tek bir tarafı hiç aşılmazdı.
* * *
bir gece o fırtınalı gecelerin rüyasını görerek uyandım. kapı gıcırtısı, uğultu, soğukluk, aranan sarı ışıklar, uyumanı emreden bir dünya, eteğini çekiştiren canavarlar...
sonra kalkıp pencereden baktım.
tüm ağaçlar mutsuzluktan ölmüştü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder