
bugün çöldeki kum tanelerini düşündüm; ikimiz için değişik bir şey yaptım elis...
evet öyle yaptım. çünkü artık değişik bir hayatımız var. senin gezegenine fütursuzca kısa seyahatlar yapabiliyor sonra döndüğümde kendi gezegenimi de sevebiliyorum elis...
biz hep denizi düşünürdük. öylesine bir gemiyi ve kurtulmak için gemiden eşyaları atmayı... hangi eşyayı sorusu hayatımın yegane meşguliyetiyken yaşamak zordu... atla diyen bilge bir sese kulak verdim. sadece benim duyabileceğim bir frekansta ve tüm diğer dünyalı yaratıklar uykudayken bağırdı bana: "ATLA!!!!!"
şimdi sen o gezegeni yeniden taçlandırdın çocuk olup geri gelişinle. ne çok büyümüştün, çirkinleşmiştin ve lağım çukurlarında ağlarken simsiyahtı suratın.
ama ben seni hiç öyle hatırlamıcam kendime söz verdim.
çünkü sen şimdi birlikte inşa ettiğimiz o gezegeni yeniden aydınlatıyorsun. geceleri ışığını göremesem de sesini duyuyorum ya içim rahat. ne naifliğimden rahatsız bu dünya ne de spekülasyonlarımdan...
evimizi, pembe pamuk şekeri ağaçlarıyla dolu o yolu, hatta bahçemizdeki ayrık otlarını bile özlemiştim. temizleme öyle kalsın hatta. çünkü onlar bugün açan o eşsiz çiçeklerin tohumuydu. onları görmesem bugüne hiç inanmazdım.
metaforlarda sadece ikimizin gezegeninin masum oyuncakları olarak kalsın elis...
çünkü onlar burada acı çeken insanların silahları.
benimse silaha hiç ihtiyacım yok artık.
kalbim varmış. sevebiliyormuşum.
hem de çok elis...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder