8 Mayıs 2010 Cumartesi

şeytan dürtmesinin bedeli,


uyuman için hikayeler anlatırdım sana. biraz tebessümle ama anlam veremediğim bir keyifle dinlerdin hep söylediğim saçmasapan şeyleri.

"ağır ağır kapat gözlerini, denizi düşün. hafif bir rüzgarın estiğini hayal et" derdim. sanki dünyanın en mantıklı şeyiymiş gibi dinler uyumuş gibi yapardın beni üzmemek adına.

sonra hem uyuduğuna sevinir hem seni kaybettiğime üzülürdüm çocukça.

neyse ki sonra birdenbire gözlerini açar "uyandım" derdin.

ve biz sanki dünyanın en komik şeyiymiş gibi buna gülerdik sonra.

seni son kez uyutup giderken artık uyandım diyerek beni güldüreceğin günlerin bir daha yaşanmayacağını biliyordum sanırım. ama işte arada bir şeytan dürtmesi de olmasa insanın anlatacağı hikayeleri de olmuyor.

şimdi sen hayal et dediğim o deniz kenarındasın. üstelik geçen gün uykunun en tatlı yerinde uyanıp bana sürpriz yapmak için geri geldin.

şaşırmamış gibi yapmamı aptallığıma ver. anlattığım o saçmasapan hikayelerle geçmişte yapmaya çalıştığım gibi uyuttum yine seni kendimce.

bir insanı ömür boyu özleyecek olmanın karşılığı neyse sen "o" sun işte.

uyu istiyorum çünkü.

sen güzelsin...

ve sevineceğim tek bir andan feragat ediyorum bunun için. seni ömür boyu özlemeyi tercih ediyorum sanıyorum.

hangisi hapis hayatı diye sorarsan ikisi birden derim ben de o zaman.

ama senin hayal gücünle biz o demir parmaklıkları aşmıştık işte. o köhne şehirden ancak sen bir lunapark yaratabilirdin zaten. şimdi de ben bana armağan ettiğin bu yeteneği kullanarak yaşamaya çalışıyorum.

yine de asla senin hapishanen kadar eğlenceli olmayacağını ve yüzümü artık hiçbir şeyin o günlerdeki gibi güldüremeyeceğini anladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder