14 Ocak 2010 Perşembe

canavar,




çok korkmuştu elis... zavallı elis!

o gece ilk defa bir canavar uğramıştı yatağına. oysa ki köyde kaldığı o kadar zaman içinde başına hiç böyle bir şey gelmemişti. kulağına kötülükler fısıldıyor onu kendi gezenine götürmek istiyordu.

aslında elis uzun zaman önce son derece parlak ışıklarla bezenmiş, sokak taşlarına rengarenk şekerlerin döşendiği ve dans etmenin bir ritüel olarak gerçekleştirildiği bir gezegende yaşamıştı. Kendi gezegeninde yaşam enerjisini aldığı gökyüzünü kaybeden elis, birgün karanlık bir yolda bir yudum ışık bulmak için çaresizce yürürken Ellen'le karşılaşmıştı. "benim gezegenim çok renkli ışıl ışıl üstelik bir çocuğun isteyebileceği tüm şekerler orada var. benimle gelir misin?" diye sormuştu.

kısa süreli bir tereddütten sonra elis, Ellen'in elini tutmuştu ve "beni o gezegene götürebilirsin" demişti. gerçekten de Ellen'in dediği doğruydu. tüm bu renkler ve parlaklık elis'in gözünü almıştı. ama bu parlaklığın elis'in sonradan farkedeceği bir etkisi vardı. elis'in hafızası gittikçe bulanıyordu. oysa ki sabahları fındıklı kahve kokusu ve "swettness" diye fısıldayan Ellen'in sesiyle uyanıyordu.

elis'in hafızasının bulandığını farkeden Ellen, biraz da başka gezegenlere yapacağı ziyaretler nedeniyle elis'i çok iyi bildiği ve çocukluğunun geçtiği bir köye götürmeye karar verdi. hafızası zaten tam olarak yerinde olmadığı için ne geldiği yeri hatırlayan ne de gideceği yerden bi haber olan elis, bu defa titreyen ellerini uzattı Ellen'e...

işte böyle olmuştu köye gelişi.

sonra bir yeteneğe sahip oldu elis. hafızasını bir kere kaybetmek aslında onu daha da güçlendirmişti. artık sadece istediği şeyleri hafızasından silebilme yeteneğine sahip olmuştu. ve Ellen her mektup gönderişinde onunla ilgili bir anısını sildi kafasından. sonunda hiçbir anı kalmadığında artık Ellen'den da hiçbir mektup gelmez olmuştu.

belki de yalnız bıraktığını düşünmüştü Ellen'in onu... anlam veremediği kızgınlığının nedeninin bu olduğunu düşünmüştü. bir de hep başka bir dilde konuşmuştu onunla, ona artık bir çocuk olmaması gerektiğini öğütlemişti her defasında. söylediklerinden hiçbir şey anlamaz olduğunda elis, onu hafızasından tamamen silmeye karar verip kolayca silebilmişti. ama yine de çok ağlamıştı. tabii hafızasından her şeyi sildiği için bir türlü neye ağladığını bulamıyordu.

ama her yetenek gibi bu yeteneğinin de bir bedeli olduğunu sonradan anladı elis. hafızasından sildiği herşey bir gün aniden geri geldi. tek tek sildiği tüm bilgiler birgün biraraya gelerek kapısına dayandılar. biraz kaba oldukları için kapıyı çalmadan açıp içeri girdiler. ve hep bir ağızdan "bizi niye sildin!, bizi niye sildin!" diyerek üstüne yürüdüler.

elis herşeyi hatırlamaya başlayınca Ellen'i aradı bir an etrafında. sonradan kötü niyetli haberci kuşların onu "iyilik iksiri" ile zehirlediğini öğrendi. bu bilinen en tehlikeli ama en etkili iksirdi. Ellen'e bir de elis'in olmayan bir fotoğraf göstermişlerdi. oysa ki bu fotoğrafın gerçekle hiçbir ilgisi yoktu. elis hiçbir zaman o kadar çirkin olamamıştı çünkü.

elis buna çok şaşırdı. ama ne de olsa onlar sadece bir kuştu ve beyinleri de yoktu! üstelik haberci kuşlar çirkinlikleriyle de ün salmışlardı. beyinlerinin olmaması onları hergün biraz daha çirkinleştiriyordu. elis onların bu hastalığını düşünerek onlara çok acıdı. "ahh zavallıcıklar" dedi içinden.
*
sonunda elis o gece tüm bunları düşünerek canavarı unutmayı başarmıştı. canavarın özelliği unutulunca görünmez olmasıydı. ama elis biliyordu ki yine gelicekti.

o zaman gelene kadar uyumaya karar verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder