
elis daha ayrık otlarının acısını unutmamışken birden topraki bıçak yaralarının arasından çiçeklerin yavaşça süzülerek güneşe başlarını çevirdiğini gördü.
toprak deri değiştirmekteydi... yaraları henüz kapanmaya yüz tutmuşken bir de küstürdüğü çiçeklerle kendini süslemekteydi. belli ki canı gezip dolaşmak istiyordu uçsuz, bucaksız kırlar boyunca. kendine çeki düzen verip doğanın geri kalanına rüştünü ispatlamak üzere çıkıcaktı yola.
ama elis'i daha çok çiçeklerin toprağa bağlılığı düşündürmüştü. doğanın bu esrarengiz ve hayranlık uyandıran yaratıklarının görünmez zincirleri olması nasıl kabul edilebilirdi ki? toprak nereye giderse onlarda oradan oraya sürüklenip gideceklerdi. eşsiz güzelliklerinin bedeli zincirleriydi belki...
aslında... uyandırdıkları hayranlığı bir kenara bırakıp kibirlerinden kurtulabilirlerdi. bunun için belki de toprağın kurduğu hakimiyete son verip güvenli buldukları zincirleri terk etmeleri gerekicekti. elis'e göre her yürümek istediklerinde zincirlerin kollarına ve bacaklarına verdiği acı daha da artmaktaydı.
elis penceresinde tüm bunları izlemeye koyulmuşken sonunda dayanamayarak birdenbire "koşun" diye bağırdı. gerçekten de onları cesaretlendirmişti. çiçekler elis'i dinlediler. ama zincirlerinden koparken aldıkları yaraların telafisi yoktu. artık onlar da başka her şeyden bağımsız "bir şey" diler. ama cansız bedenleri bahçe duvarını bile aşamamıştı. öldüler.
işin garibi ölüceklerini bildikleri halde zincirlerinden kurtuldukları an en mutlu oldukları andı. o bir anı yaşamak için yaşayacakları tüm diğer anları feda etmekte hiç tereddüt etmediler.
tüm bunlar olurken toprak kendini yenilemişti bile. eski çiçeklerin yerini yeniler almakta hiç gecikmemişti. ama elis toprağın onları diğerleri kadar sevemeyeceğini düşündü. çünkü toprağa bağlılıkları her hallerinden belliydi. onlar güzellikleriyle böbürlenip dururlarken toprak çoktan zihninde ölen çiçeklerle olan anılarını biriktirmeye başlamıştı.
onları sevmişti. çünkü gitmişlerdi.
toprak deri değiştirmeye devam ediyordu.
çünkü derisini değiştirmeyen yılanların mahvolduğuna şahit olmuştu. kendisine bağlı bulunan çiçekler bile cansız bedenleriyle de olsa değişmişlerdi.
"derisini değiştirmeyen yılan mahvolur. fikirleri değiştirme konusunda engellenen ruhlar da böyledir; o zaman ruh olmaktan çıkarlar." (tan kızıllığı)
duygularını değiştirme konusunda engellenen ruhlar vardı bir de... ama onlar insandılar.. ve ruhlarının topraktan daha naif çiçeklerdense daha az cesur olduğu apaçıktı. zincirlerinin hangi toprağa bağlı olduğunu arayıp bulmaları gerekecekti üstelik.
bulamazlarsa eğer eşsiz güzellikleriyle ama asla engel olamadıkları mutsuzluklarıyla da ölüp gidiceklerdi.
"toprak gibi çiçek açmadan çiçekler kadar cesur olmadan..."
diye düşündü elis.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder