31 Mart 2010 Çarşamba

pamuk şekerli yol,



bir zaman kayması olmuştu... köy bir kararıp bir pembeleşti o an. evinde yalnız başına her zamanki gibi manzarayı izlemekte olan elis, koşarak pencereye doğru yöneldi.

o kadar anlık gelişti ki her şey elis'in çocuk beyni bunu algılamaya yetmedi. ya da o öyle sanıyordu. bunu anlamak zor. ama ilginç olan şu ki bu sırada geçmişteki anılar şekil değiştirmişti. zaman fırtınaları bir insanın algı düzeyinin çok üzerinde gerçekleşir fırtınadan geriye yolculuk sırasındaki izlenimler kalırdı.

oysa ki onlar hiç yardımcı olmazlar insana daha çok kafa karıştırırlar aslında.

ama bu defa elis, fırtınadan kalma kaosu sevmişti. bir kararıp bir pembeleşen köyün sureti ennihayetinde onun en sevdiği renge dönmüştü. bu renge kendini bırakmamak imkansızdı. sonuçta eskilerini bozup tekrar yapmak suretiyle anılarına yeni bir şekil vermekte hoşuna gitmişti. çocuk elis, oyunları seviyordu işte...

ama haklıydı anıların şekli aynı içeriği bambaşkaydı artık. bazen benzer şeyler birbirlerinden nasıl da başka olabiliyorlardı böyle.

bunun yanında evine giden yol pembe pamuk şekerinden yapılmış ağaçlarla bezenmişti.yalnız bir tek bunu anılarında bulamamıştı. bu tamamen yeni bir ayrıntıydı.

yürüdü o gün o yolda uzun uzun... yolun sonunda kim ya da ne olacağını ilk defa hiç düşünmedi.

nasıl olsa köy halkından çatık kaşlı birisi mutlaka yol sonunda beklerdi. yolda yürümek değil bunu düşünmek delilikti.

belki zamanı anlamaya çocuk aklı ermiyordu ama bir çocuk kalbi her şeyin üzerindeydi. bir yetişkinin kalbi bunu anlamaya yetmezdi.

o yolda elis'le birlikte ancak yolun sonunu düşünmeyecek olan bir oyun arkadaşı yürüyebilirdi belki.

hep yürünücek bir yol değildi nasıl olsa. yüz yılda bir kere işte... öyle ya gerçek hayatta oyuna çok da fazla yer verilmezdi.

elis'in çocuk kalbi bunu anlamaya yetmezdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder