15 Nisan 2010 Perşembe

bakışmak ve başkalaşmak,

bu nasıl anlatılır bilinmez. sanırım daha çok aşık olunca olur. önce sımsıcak olur içiniz, sonra birdenbire buz gibi. etrafınızda anlamsız bir boşluk hissedersiniz. sanki vücudunuzun etrafında daha önce olupta şu an eksikliğini hissettiğiniz bir şeyler varmış gibi...

başkası göremez o eksikliği yalnızca siz hissedersiniz. hareketlerde bir ağırlık, yaşamsal isteklerde anlaşılmaz bir durgunluk. sonra aniden dolupta taşmak üzere olan beyninizin ve ruhunuzun tüm fazlalıkları bedeninizin en uzak noktalarından gözlerinize ulaşır. işte o anlamsız ifade de ondan kaynaklanır genelde.

hep ağlıyormuş gibi ama hiç ağlamadan. her an sevinecekmiş gibi ama hiç sevinemeden.

işte elis, tam da böyle bir hal içindeyken bodrum katındaki loş ışıklı kitap odasına doğru yavaşça yürümeye başladı. öyle yavaştı ki her adımında bir yıl daha geçiyor ve yaşlandığı yüzündeki her çizgiden açıkça belli oluyordu.

olmaktan en çok mutluluk duyduğu yer orasıydı. ulaşmak biraz zaman almıştı ama sonunda varmıştı. yavaşça kapıyı araladı. tek isteği biraz avunabilmekti.

ne olduysa odaya tam anlamıyla girdikten sonra oldu. birdenbire kitap dolu ahşap rafların hepsi üzerine doğru gelmeye başladı. kaçtıkça her yanından onu sarıyorlardı. oysa ki önceleri en sevecen, en anlayışlı dostlarıydı onlar...

kitaplar, kaçıp saklanmak istediği şey neyse ona dönüşmüşlerdi acımazsızca.

ve aslında onlarda biraz yaşamak gibiydi. diğer insanlar gibiydi. sıradan arkadaşlar ve belki de derin dostluklar gibiydi.

ne kadar ağırlaşırsan her şey o kadar üstüne gelmekteydi işte.

"ama" dedi elis ve devam etti.

"bunun nedeni ne o, ne diğeri ne de bir başkası. bunun tek bir nedeni var... hep bir başka şeye dönüşen ama asla o başka şeyin onun yerini tutamadığı bir neden!"

sonra o siyah kediyle göz göze geldi ve ilk defa gözlerini hiç ayırmadan kedi kafasını çevirene dek gözlerinin içine baktı. kedi de ona baktı hayretle.

sonra dönüp gitti kedi. elis'e göre bu olaydan sonra ikisi de artık başkalaşmışlardı.

ama yok yine de her şey hep aynıydı. başkalaşan "şey"ler içinde her ne varsa eskisi gibi öylece durmaktaydı.

her zaman hep böyleydik.
aynı yerde ve aynı şekilde.
ne şekil ne de yer değiştirmek imkansızmış gibi.
küçük bir ayrıntıyla başkalaşmak çok zor.
o zaman mutlu olalım.
her şey hep olduğu gibi yerli yerinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder