13 Nisan 2010 Salı

o filmi izlemeyecektim,



kurun, kurulun, izin verin ki sizi de kursunlar!
ama yeter ki kurgunun bir parçası olun!


bir senaryo yazıyorum önce aptal gibi kendim de inanıyorum sonra. başlıyorum ona göre rol yapmaya. acıktım diyorum yemek yiyiyorum, istiyorum diyorum isteğin odağındaki nesneye koşuyorum, seviyorum diyorum tek başıma raks ediyorum...

kurmacanın doğasına uyanınca insan, nelerle avunurken gerçekte neleri kaçırdığına daha iyi ayılıyormuş...

neyi istedim, ne yaptım, kimleri gerçekten sevdim, kimlere -miş gibi yaptım!

kimler bana ne söylediyse kulak arkası yaptığımı sanarken beynimin en derin yerine işlemişim farketmeden. acı veren "kurgu" bu işte!

belki de herkes başkalarının istedikleriyle her akşam bir saat gibi kurulup her sabah da o saatin alarmı gibi ötmeye başlıyor. ve sonuçta herkes başkalarının düşündükleri, söyledikleri, kendisi adına istedikleri üzerinden hiç istemediği bir hayat kurguluyor.

yani sanırım herkes başkalarının yarattığı kurmaca bir gezegende, olduğu yerde taş kesilmek üzere etrafına çizilen bir daire içinde sınırlandırılıyor.

herkesin gerçeği aradığını sanmıyorum. ama arayanlar için kurmacanın suratına kapanan kapı nerde ben de bilmiyorum açıkcası.

Tanrı bilir.

ben artık sadece benim adıma kurgulanan güzel hikayelerden gerçek bir hayat yaratamayacağımı biliyorum o kadar...


kurgu, bir gerçeğin hakkına tecavüz edip kolayca bir yalan üretebilir ama bir yalandan bir gerçek asla yapamaz.

o zaman zor olanı yapıp beni şu anda güzelce uyutan bu sıcacık yalanları terk etmem gerekecek.

yalan olsun benim olsun yeter ki beni ayakta tutsun diyemeyeceğim maalesef... zaten şu ana kadar diyebilsem eminim ardında birçok çetrefilli gizli gerçek barındıran ama "görünüşte" mükemmel bir hayatım olurdu.

fakat ardımda, önümü ardımdan korkutacak hiçbir yabancı madde görmek istemiyorum.

o vakit, artık herşey benim istediğim gibi olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder