
elis, ay ışığında sallanan sandalyesine oturmuş kar zarar hesapları yapıyordu.
o kadar ince eleyip sık dokuyordu ki beyni bazen yerinden fırlıyor ve onu tekrar yerine takmak için saatlerini harcıyor sonra yine hesaba kaldığı yerden devam ediyordu.
gözü de nedense hep saatteydi.
sallanan sandalye bu rutine dayanamayıp sonunda dile geldi.
ve ona şöyle söyledi:
"kar zarar hesapları ancak ve ancak hesaplanabilecek şeyler için yapılır. bu yüzden hesabı tutturamaman doğal. bu ay yaptığın masrafın hesabını bir ömür geççe de yapamazsın. boşuna uğraşma."
çikolataların, şekerlemelerin, sakızların hesabını yapan elis bu ay bir "bunu" hesaba katmamıştı.
her şey planlıydı. her şey hesaplıydı. her şeyin bir taktiği vardı.
ama işte bir "o" bütün hesapları alt üst edebilirdi.
sallanan sandalyenin aklı elis'in kalbine dokunmuştu.
böylelikle hesap yapmaktan vazgeçen elis, bundan sonraki ay parasını har vurup harman savurmaya karar verdi.
çünkü özlemenin tüm masraflardan daha ağır bir bedeli vardı.
böylece aklı başına gelen elis hesap defterine bir daha göz attı. o anda gözleri ayın kraterlerine yaklaşacak büyüklükte açıldı.
sayfa bomboştu. bütün gece yalancı bir kalemle boş sayfayı doldurmaya çalışmıştı. kalem yalanı ortaya çıkınca kendiliğinden görünmez oluverdi.
elis, boş kalan ellerine bakarak aklının hesabına değil kalbinin yorumuna güvenmeye karar verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder