30 Haziran 2010 Çarşamba

KElEBeKLeR uçuşurken,

şimdi bayım bugün birisine "yazmamı" en çok hakeden kişiye geldi sıra. yani size... yarın benim için yepyeni bir gün olacağı için bir gün atmasını bekliyecektim ama bu teşekkür bir gün daha bekleyemezdi ya da ben sabredemezdim. zira bir önceki yazının mimarı biraz da sizsiniz belki.

öyle sanıyorum ki gözyaşlarım olsaydı bu sabah mektubunuzu aldığımda ağlardım. çünkü öyle bir andı ki o... bir şeyi bilmekle birisinin söylemesi arasındaki farkın vücut bulduğu o en sevdiğim zaman dilimi.

elis'i sevmişsiniz bir kere anlamaya çalışmışssınız en azından. o zaman bence siz de sütün kaymağının tadına bakmaya cesaret edenlerdensiniz. istediğiniz gibi hatta bence gayette yerinde bir hareket olacağını düşündüğüm üzere elis'in sesinden cevap vereceğim size.

öncelikle sanırım elis, yalnız yürüdüğü için değil çölde başkalarıyla yürüdüğü için hayal gücünü büyüttü ve çürüttü. ve bu yüzden bu satırların sahibi kendisiyle birlikte elis'i de serbest bırakmaya karar verdi. çünkü en az elis kadar tek başına yürümek istiyor artık.

atsız şövalyelere gelince aslında onları bulmayı pek düşünmüyorum. çünkü atsız şövalye olmayacağını sanırım herkes gibi ben de biliyorum. yani onlar cinsiyetsizler, suretsizler ve kifayetsizler. çünkü sadece sizin gezegeninizin gölgeleri ve sadece sizin zihninizdeler üstelik. yani demek istediğim yoklar onlar. ya da iyi ki de yoklar onlar...

zırhı olan her şeye karşı verdiğim bir savaş var sadece benim. onları ancak bir araç olarak kullanabilirim bu yolda. bu satırların sahibi de her gece kutsal mabedin önünde aynı benim gibi "tanrım beni insanların kibrinden, zırhından ve manasızlığından" koru diyerek dua ettiği için onun hayal gücü olmaya çalışıyorum sadece. çünkü öyle bir gezegen olmadığı için onu bu handikaptan ancak "öyle olduğunu hayal etmek" kurtarabilir.

ama son olarak ki en en önemlisi bu. ne "o" ne de "ben" bu satırlar size ne söylerlerse söylesinler hiç mutsuz olmadık. çünkü mübalağa olmasaydı sanırım hayat daha renksiz ve eğlencesiz olurdu... belki biraz kandırmak biraz -mış gibi yapmak ama öyle işte.

burada yazılanlar kadar mutlu ya da mutsuz bir hayatı yok sanırım "o" nun.

* * *

ki elis'in en sevdiği arkadaşı ona en ciddi olduğu zamanlarda bile münasebetsiz şakalar yapan "kukla" adını verdiği oyuncağıdır. oyuncağın o sorumsuz şakalarından sorumlu olan tek kişide yine "kukla"nın sahibidir.

* * *

sanırım bir kelebek size beni hatırlatmış. bu dünyada beni zaman zaman hatırlayan nadir kişilerdensiniz o zaman. bunun için minnettarım..... minnettarız... ben de o da...

ve emin olun bayım bu satırları yazarken gülümsüyoruz... bu satırların içinde de mutluluk var üstelik. hatta sanırım bir Yunan Tanrısı olmamız istense Baküs'(roma mitolojisi'ndeki adıyla)'ü tercih ederdik seve seve. hayatı bu tercihler üzerinden yaşayan insanların sonu ise dozunda şarap tüketimine geri dönüş oluyor.

ki bu iyi bir şey... çok iyi bir şey... şarap ve eğlenceden arınmak ve ayılmak...

bir süre büyük binaların ve eli sopalı bilgiç kadın ile adamların söylediklerini uyguladıktan sonra olympos'a'a geri döneceğiz nasıl olsa...

* * *

sayenizde söylenecek ne kadar çok şeyim olduğunun farkına vardım. dinliyorsunuz diye de anlattım durdum. sanırım uzun bir süre de pek anlatmayacağım. ama sizin anlattıklarınızı dinlediğimi de bilmenizi isteyerek. devamı gelsin mutlaka. yazmayı bırakmayın bayım...

:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder