
elis iki resim arasındaki 7 renk farkını bulmaya çalışıyor:
ilk resim eskiyen yüzüyle karanlık ve can sıkıcı bir hikaye anlatmaktaydı. sureti buğuluydu ve sesi cızırtılı gelmekteydi. elis'de zaten eskiyen bir resmin sesini duymak için çaba harcamaktan çoktan vazgeçmişti.
hep "-mış" gibi yapmaktaydı ilk resim. bir bedene sahip olmak için savaşmaktaydı. inadına olamamaktaydı. hiç olmamıştı belki de. artık onu kimse sahiplenmek istemezdi. çünkü en parlak renklerinin hala göz almakta olduğu zamanlarda bile kimse onu benimsemek istememişti.
öylesine karalanmış bir resim olduğu belli olmasın diye de parlak boyalarla maskelenmişti. ömrü de o adi parlak boyalar kadar kısaydı işte. maskede düşünce geri kalan ömrünü o çirkin yüzüyle geçirmek zorunda kalmıştı zavallı resim. neyse ki yüzüne de kimsenin baktığı yoktu.
elis mi? o resmin duvardaki varlığını bile unutmuştu.
ikinci ressam öylesine naif öylesine doğal renklerle donatmıştı ki resmini elis, diğer resme bakarak harcadığı zamanı düşününce aradaki renk farkları iyice belirginleşti.
ilk resim yeraltının derinliklerindeki en adi yaratıkların yaşadığı gizli barınaklardan alınmış boyalara bulamıştı yüzünü.
ikinci resim ne kadar da elis'e benziyordu öyle! bunun üzerine elis, farketmeden yedi rengini de yağmurdan sonra ressama teslim etmişti. gökkuşağı gibi öylesine inanılmaz, öylesine nadir bulunan renkler...
işte böyle hissetti elis.
o ressama izin verdi resmini çizsin diye. çünkü bunca zaman işte o ikinci ressam "ben senin resmini çizmek istiyorum demiş" ama elis eğlenerek gerçekleri unuttuğu kır gezintileri yüzünden onun kırılgan sesini duyamamıştı.
yine de ressam sabırla bekleyen eserine değer ve emek veren gerçek bir sanatçıydı.
tam da şu anda elis, ressamın karşısına geçmiş korkusuzca en güzel duruşunu sergilemekte.
ağır, ağır ama yüzünün her zerresindeki en küçük ifadeyi hesaba katarak ressam elis'in tüm hayal kırıklıkları ve güvensizliklerini yüz çizgilerinden silmekte. yeni bir yüz vermekte ona.
yavaş çok yavaşça ama elis'in tüm hücrelerine işlercesine...
izlemeye değer bir manzaraydı.
elis diğer resmin bahsini artık hiç açmayacaktı.
şehrin en pis çukurlarında yüzmekti o resmin kaderi.
ikinci ise.....
işte o resim elis'in bunca zaman sakladığı tüm renklerinin bundan sonra yegane yansıtıcısıydı. ressamda o renklerin sahibi...
resim halen daha çizilmeye devam etmekte ve elis'de en anlamlı bakışlarıyla ona değer katmaya çalışmakta.
resmin bitmiş halini kestirmek çok zor ama bu, çarpan kalbinin neşeli melodisini dinleyen elis'in şu an en son düşündüğü şey.
ama bildiği bir şey varsa o da resim bittikten sonra dalları gökyüzüne uzanan bir çınarın gölgesinde ressamla birlikte uçsuz bucaksız bir manzarayı ve hayata kattıkları anlamları izleyecek olmalarıydı.
bu, diğer gezegenlere yaptığı yolculuklar sırasında elis'in kulağına çalınan bir kehanetti.
kehanetler gerçek olmaz belki ama bu renkler mutluluktan ağlatırcasına kalbe dokunan hakikatlerdi.